BİRLİĞE DİRLİĞE DİNAMİT KOYMA
BİRLİĞE DİRLİĞE DİNAMİT KOYMA

Yıl 2012 Sivas’tan misafirlerim geldi. Yaylalarımızı merak ettiler, bende
kendilerini alarak iki araba ile Akçaabat-Düzköy yolunu takip ederek zirvelere
tırmanmaya başladık. Doğal güzellikleri görünce iki de bir arabadan inip
durmadan resim çekmeye başladılar. Neşeleri yüzlerinden okunuyordu. Ta ki
Haçka yaylasının girişine kadar. Girişte bir cami, iki yüz metre ileri de bir cami,
ondan elli metre ileri de bir cami daha olduğunu görünce, hepten şaşırtılar
bana dönerek bunun ne anlama geldiğini sordular. Bende kendilerine ( Daha
önce bende aynı soruyu orada yaşayanlara sorduğumve cevabını bildiğim için)
bu küçük caminin ihtiyaca cevap vermediği için yakındaki büyük camii yaptılar
ve bunu da yıkmaya kıyamadılar dedim. Peki girişdeki cami ne oluyor diye soru
sorunca ona cevap veremedim. Çünkü bu camileri dolduracak insan o dağlarda
yok. Daha sonra cemaatin de üçe bölündüğünü aralarına dargınlık girdiğini
Oradan yola revan olarak Haçkalı Baba’ya uğradık. Beğ Pınarı yaylasını görünce
işte Anadolu bu diye söylendiler. Derinoba’yı geçip Eskala yaylasının başında
durduk. Suyumuzu içtik. Misafirlerimiz resim çekmeye devam ederken şu
anlamlı sözü söylediler. Bir yaylaya bir cami yeter ikincisi ayrılık doğurur.
Yolumuza devam ettik ve karşımızda dünyanın gıbta ettiği Türk’ün şeref
abidesi KADIRKAN’DAN KADIRKAYA’YA diye destan yazan Oğuz Türklerinin
yaylası ve dillerde dolaşan dünyada belki de eşi benzeri olmayan KADIRKA
CAMİSİ. Arabadan inenler, makinesinin düğmesine durmadan basanlar ve pbeş
peşe sorularını soranlar. Kısaca şu cümleleri söyledim. “ Bu caminin dünyada
belkide eşi ve benzeri yok. Ama şu kesin ki bu caminin üzerinden kuş uçmaz.
Camide kuş pisliği olmaz. Dışarıdaki hava içeride hissedilmez.”
Yola devam ederek ve kıvrılarak Kızılağaç obasına geldik. Oranın güzelliği başka.
Bir ihtiyaç molası verelim dedik ve sağ tarafa yanaşarak arabadan indim. Yol
kenarındaki gençler bizi güler yüzle karşılayıp, hoş geldiniz dediler. Onlara
lavabonun yerini sordum gösterdiler. Gittim lavabonun kapısını açtım şaşırtım
burası olamaz dedim. Gençlere seslendim;"Yavrum ben yanlış yere mi gittim?"
dedim. "Hayır, amca doğru yer orası." dediler. Tekrar kapıyı açtım. Şaşırmamak
elde değil terlikler dizilmiş, havlular asılmış, sabunlar yerinde, yerler pırıl pırıl.
Yere ayakkabı ile basmak işime gelmedi ayakkabılarımı çıkarttım. Terlikleri
giydim. Ellerimi sabunla yıkayarak dışarı çıktım. Oradan çay oçağına gençlerle
beraber gittik. Çaylarımızı içerken aramızda şu diyalog gerçekleşti:
Sordum: Bu lavaboları kim temizliyor.
Dediler: Biz sıra ile temizliyoruz bu gün sıra bizde idi, yarın başka bir gurup bu
Sordum: Beki bu sabun, havlu, pecete, terlik, temizlik malzemesi bunun
hesabını kim ödüyor.
Dediler: Köylülerimiz bu gideri bölüşerek ödüyorlar. Çaylarımız bitti. Vedalaştık, kırk yıllık dost gibi, tam ayrılırken abi burada çay parası ödenmez diye de uyarıda bulundular.
Benim gezmediğim çok az yayla ve mekân var. Dünyanında birçok ülkesini
gezdim. Böyle bir yakınlık, böyle bir dostluk ve böyle bir temizlik görmedim.
Şimdi aldığım bir habere göre bu güzel yere yeni bir cami inşatına başlanmış.
Yakışır mı? Yakışır. Ama bir şartla yakışır. Eski camii yıkabilme cesaretiniz varsa yenisini yapın. Yıkmaya gücünüz yetmezse yenisini yıkın ki, BİRLİĞİ VE DİRLİĞİ BOZMAYIN yoksa aranıza nifak girer o güzelim Kızılağaç yaylasına ve akabinde Kızılağaç köyüne yazık etmeye kimsenin hakkı yok. 18.07.2014